İnsanların, sağlıklarını koruma çabalarında ya da sağlıklarına yeniden kavuşmak için verdikleri mücadelede yanlarında olmak için, yaşamlara yıl, yıllara yasam katmak için işimizi azimle yapıyoruz. Bizler bu sektörün çalışanları ama aynı zamanda hasta ya da hasta yakını olarak biliyoruz ki sağlık şirketleri ancak insanlığa sağladıkları fayda sayesinde gelişebilir.
Şirketinizin Ar-Ge çalışmaları ile ilgili bilgi verebilir misiniz?
Pfizer’de hastalar birinci önceliğimizdir. İnsanların, sağlıklarını koruma çabalarında ya da sağlıklarına yeniden kavuşmak için verdikleri mücadelede yanlarında olmak için, yaşamlara yıl, yıllara yasam katmak için işimizi azimle yapıyoruz. Bizler bu sektörün çalışanları ama aynı zamanda hasta ya da hasta yakını olarak biliyoruz ki sağlık şirketleri ancak insanlığa sağladıkları fayda sayesinde gelişebilir. İnsanların daha uzun ve sağlıklı yasaması için araştırmaya, keşfetmeye, geliştirmeye, ilaç ve aşıları hem bilinir hem de erişilebilir hale getirmeye çalışıyoruz. Pfizer’de 90’dan fazla Ar-Ge projesine yılda 8 milyar doların üzerinde kaynak aktarıyoruz. Kişiye özel ilaçlar, biyolojik sistemler, gen tedavisi gibi geleceğin teknolojileri üzerine çalışıyoruz. Umut vadeden bilimsel gelişmelerin taşıdığı potansiyeli ortaya çıkarmak için çaba gösteriyoruz. Dünyada kardiyovasküler hastalıklar, ağrı, inflamasyon, immünoloji, nadir hastalıklar, onkoloji, biyobenzerler ve aşılar gibi alanlarda hastalara yeni tedaviler sunacak Ar-Ge projeleri yürütüyoruz. Bu doğrultuda hastalara ve karşılanmamış tedavi ihtiyaçlarına odaklanıyoruz. Çalışmalarımızda alanında ‘ilk’ ya da ‘en iyi’ olarak tanımlanan ilaçlar ve tedavileri hedefliyoruz. Böylece kaynaklarımızı ihtiyacın olduğu, hastalara daha büyük faydanın sağlanabileceği alanlara yönlendirebiliyoruz. Bizim için ‘başarılı bir inovasyon’ tanımı yalnızca laboratuvar ortamındaki keşif çalışmalarını içermez, bunun çok daha üzerinde, bilginin tedaviye dönüşmesini ve hastaların da bu tedaviye ulaşabilmesini kapsar. Ar-Ge çalışmalarımızda işbirliklerinin çok büyük önemi var. Tıp fakülteleriyle, hastanelerle, kamu kurumlarıyla, hasta dernekleriyle, biyoteknoloji şirketleriyle, vakıflarla birlikte çalışılarak, kıymetli bir tedavi geliştirilebilir ve hastalara ulaştırılabilir. Buradan hareketle gen terapisi alanında Genetic Medicine Institute çatısı altındaki akademi ve şirketlerle; keşfin ürüne dönüşme sürecinde Centers for Therapeutic Innovation’da (CTI); Parkinson hastalarının tedavi etkinliğini artıracak dijital çözümler için IBM ile; otoimmün ve inflamasyon hastalıklarının genetik faktörlerini araştırmak üzere 23andMe Ar-Ge platformuyla; hastalara yönelik eğitim teknolojileri şirketleriyle (Galvanize); bulaşıcı olmayan hastalıkların önlenmesi için Access Accelerated küresel işbirliği platformuyla iş birliği içindeyiz. 160 yıldan daha uzun süredir hizmet veren ve bugün 130 ülkede faaliyet gösteren bir ilaç şirketi olarak, evrensel sağlık sorunlarına karşı tedaviler geliştirirken, nadir hastalıklarla mücadele eden insanların umutsuz kalmamaları için de çalışmalar yürütüyoruz. Ayrıca dünya genelinde kullanımda olan 600 ilaç ve aşımız bulunuyor.
Pfizer Türkiye’nin kısa ve orta vadede ArGe çalışmaları ile ilgili planları neler?
Son yıllarda klinik araştırmalar alanında gerçekleşen iyileşmeler ve yatırımlara rağmen ülkemiz henüz ilaç Ar-Ge’si alanında potansiyelinin çok altında olmayı sürdürüyor. Türkiye’nin, dünyada yürümekte olan toplam aktif klinik araştırmalardan aldığı pay %1,4, ABD için ise bu oran %50 civarında. Dünyada yürümekte olan klinik araştırmaların %80’i ABD ve Avrupa’da yürütülüyor. Klinik araştırma sayısı Türkiye’de milyon kişi başına 9 iken, örnek olarak ABD’de 77, Fransa’da 74, Güney Kore’de 42, Macaristan’da 89 civarında. Küresel klinik araştırmalardan aldığımız payı ve araştırma merkez sayımızı artırmak için ülkemizde Ar-Ge konusunda doğru hedefler ve stratejiler belirlenmeli. Türkiye’nin, dünyanın 18’inci en büyük ilaç pazarına sahip olmasına rağmen, klinik araştırma sayısı bakımından 26’ıncı sırada olması, bu alanda ne kadar yol alabileceğimizi gözler önüne seriyor. İlaç Ar-Ge ortamını geliştirmek için bu işin olmazsa olmazı klinik araştırmalar konusunda rekabetçi olmak gerekir. Bu alanda öncü olan diğer ülkelere baktığımızda klinik araştırmaların neredeyse toplum kültürünün bir parçası olacak kadar benimsenmiş olduğunu görüyoruz. Bu anlamda küresel araştırma ağları ile entegrasyonun sağlanması da önemli. Bu entegrasyon tam anlamıyla gerçekleştirilebilirse, dünyadaki son teknolojilere ve bilgiye erken erişim sağlanabilir ve. geçmişte kazanılan deneyimlerin de katkısıyla endüstri, kamu ve üniversiteler arasındaki işbirliği ile ilaç araştırmaları alanında önemli bir ilerleme sağlanabilir. Diğer taraftan ilaç sanayinin ve klinik araştırmaların Yeni Ekonomik Program’da (2019-2021) önceliklendirilmiş olması da bu anlamda değerlidir. Çünkü ileri teknolojiye dayalı ilaç ve biyoteknoloji, Türkiye’nin ekonomik dönüşüm için ihtiyacı olan teknolojik sıçramaya olanak tanıyacaktır. Ülkemizin altyapısı daha gelişmiş olduğu takdirde, çoğunluğu gelişmiş ülkelerde yapılan klinik araştırmalardan daha çok pay alabiliriz. Pfizer gibi çok uluslu şirketlerin bu konuda ciddi bir bilgi birikimi ve tecrübesi olduğunu unutmamak gerekir. Türkiye’de de uluslararası bilgi ve teknoloji transferini destekleyecek bir ekosistemin işbirliği içinde gelişmesi sağlanmalıdır. Ayrıca temel araştırmasıyla, klinik araştırmasıyla, üretim becerisiyle, ruhsat ve pazara erişim süreçleri gibi ilaç sektörü değer zincirinin tüm unsurlarında küresel boyutta rekabet etmeyi hedefleyen ortak bir vizyonumuz olmalıdır. Bu vizyon, ülkemizde hem hastaların yenilikçi tedavilere erişiminin sürdürülebilirliği hem de ekonomide hedeflenen kalkınma için gereklidir.
Dünyada Pfizer ailesi içerinde Pfizer Türkiye’nin Ar-Ge çalışmalarındaki konumu nedir?
Türkiye’de 1957’den bu yana sağlık, endüstri ve ekonomik ihtiyaçlara yönelik çözümler üreten bir paydaş olarak, ülkemizde ilaç ArGe ortamının gelişmesi için önemli girişimlerde bulunuyoruz. Üniversiteler, akademisyenler ve Sağlık Bakanlığı işbirliği ile bugüne kadar 3000’in üzerinde araştırmacıya klinik araştırmalar eğitimi verdik. Ayrıca, ülkemizde ilaç Ar-Ge faaliyetlerinin derinleştirilmesi ve buna uygun bir ortamın gelişmesi için birçok farklı proje geliştirdik ve bu alanda çalışmaya devam ediyoruz. Bugün dünyada yürütülmekte olan Pfizer klinik araştırmalarının bir bölümü Türkiye’de de yürütülüyor. Ayrıca yerli üretimimiz de 1957’den bu yana artarak devam ediyor. 2012’den bu yana dünyanın en ileri teknoloji ürünlerinden birini, pnömokok aşısını Türkiye’de üretiyoruz. ABD ve İrlanda’nın ardından Pfizer’in dünyadaki üçüncü aşı üretim merkezi Türkiye’dir. Pfizer, yerli üretici Mefar ile işbirliği kapsamında yeni bir üretim teknolojisi transferi gerçekleştirerek Türkiye’nin hem pnömokok aşısı açısından kendi ihtiyacını karşılayan bir ülke konumuna gelmesine, hem de bu alanda bilgi birikimine sahip insan kaynağının yetişmesine katkıda bulunmuştur. 2018 itibariyle 28 milyonuncu doz aşı üretimini tamamlayan tesisimiz, erişkin risk gruplarındaki aşı ihtiyacını da karşılayabilecek kapasiteye sahip.
Dr. Gökhan Duman Kimdir?
“Lise eğitimimi Sankt Georg Avusturya Lisesi’nde tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi İngilizce Tıp Bölümü’nü bitirdim. Yüksek lisansımı ise Hibernia College’da Pharmaceutical Medicine alanında yaptım. Çeşitli şirketlerde medikal müdür olarak görev yaptıktan sonra 2006 yılında Pfizer Türkiye ailesine katıldım. Burada sırasıyla medikal müdür, klinik operasyonlar ülke müdürü, Balkan ülkeleri, Rusya, Orta Doğu ve Afrika gibi çeşitli ülke ve bölgelerden sorumlu klinik araştırmalar bölge direktörü olarak çalıştım ve halen Türkiye, Rusya ve Orta Doğu’dan sorumlu bölge direktörü olarak görevimi sürdürüyorum.”