Bireyler, devlet desteği ile çok kısa süreler ile eğitim alabiliyor. Seans süreleri 45 dakikadan 40 dakikaya çekildi. Bu şartlarda özel gereksinimli bir bireyi akranlarının düzeyine ya da hayatı bağımsızca yaşayabileceği düzeye eriştirmek cidden kolay olmuyor.
Kendinizi tanıtır mısınız?
İstanbul’da doğdum. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nden mezun oldum. Uzun yıllar tekstil sektöründe finans ve muhasebe bölümlerinde yöneticilik yaptım. 2000 yılında doğan ikiz bebeklerim bana yepyeni bir dünyanın kapılarını açtı ve anneliğin çok farklı ama bir o kadar da kutsal şeklini yaşattılar. Çocuklarımdan birine 2002 yılında otizm tanısı kondu. Şaşkınlık ve reddetme döneminden sonra yapılması gereken çok şeyin olduğunu fark ettim, tüm profesyonel ve sosyal yaşamımı yeniden gözden geçirdim. Çünkü çocuğumu bu hayata hazırlamalıydım. Çocuğum tanıyı aldıktan beş yıl sonra alandaki eksiklikleri gördüm ve 2007 yılında oğlumun eğitimcisi ve eşim ile birlikte hem oğluma daha faydalı olmak, hem de tüm çocuklara daha iyi hizmet sunmak için özel eğitim alanına girdim. Açmış olduğumuz bu merkezde halen yöneticilik yapıyorum. Merkeze gelen ve görüştüğüm tüm ailelere en doğru bilgileri verebilmek için çeşitli eğitim, seminer ve kongrelere katıldım ve katılmaktayım. Çocuklara fayda sağlamak adına alandaki tüm gelişmeleri takip etmekteyim, etmekteyiz. 2012 yılında Amerika’da yaşayan BCBA Nükte Altıkulaç süpervizyonuyla ABA Terapi Merkezi’ni açtık. Bu merkezde yoğun aile ve çocuk danışmanlığı yapmaktayız. Ayrıca 2014 ylında Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği’ni kurduk. Bu derneğin de yönetim kurulu başkanlığını yürütüyorum. Kısacası hayatının neredeyse hepsi özel eğitim olan biriyim. Kendimden daha fazla bahsetmek istemem. Çünkü bahsedeceğimiz konular benden daha önemli. Söylediğimiz sözlerle anlattığımız konularla bir insanı daha bilinçlendirirsek ve farkındalığını arttırırsak bu çocuklarımıza daha çok fayda sağlayacaktır.
Özel eğitim alanında faaliyet gösteriyorsunuz. Bu alanda son dönemdeki gelişmelerden kısaca bahseder misiniz?
Özel eğitim ülkemizde en sık yönetmelik değiştirilen alanlardan biri. Durumu itibariyle suistimale açık bir alan ve denetim konusunda çeşitli adımlar atılmakta. Birkaç yıl önce rehabilitasyon sistemini damar tanıma sistemiyle denetlemeye karar verdiler. Bu sistemin alt yapısı oluşmadığı için ertelemeye karar verdiler. Sistem bir süre ertelendikten sonra 2018 Eylül ayı itibariyle “kamera kayıt sistemi” ile denetleme yoluna gidildi. Şu an artıları ve eksileri ile bu sistem sürüyor. Yıpratıcı olsa da devam ediyor. Çok yakın bir zamanda büyük ihtimalle yeni bir yönetmelik gelecek. Çocuklarımızın eğitimini nicel değil de nitel yönden denetleyecek bir sistem hayal ediyorum. Dünyanın hiçbir yerinde ve Türkiye’de çocuklarımızı kuruma girdi girmedi üzerinden değerlendiren başka bir sistem yok maalesef. Aslında özel eğitim ülkemizde çok köklü geçmişi olan bir alan değil. Bu alanda bireyler, devlet desteği ile çok kısa süreler ile eğitim alabiliyor. Seans süreleri 45 dakikadan 40 dakikaya çekildi. Bu şartlarda özel gereksinimli bir bireyi akranlarının düzeyine ya da hayatı bağımsızca yaşayabileceği düzeye eriştirmek cidden kolay olmuyor. Öte yandan insanlar eskiye nazaran daha çok bilinçlendi. Bilgiye ulaşmak artık çok daha kolay. Materyal ve basılı ürün sayısında gözle görülür bir artış da söz konusu. Kendini geliştirmek isteyenler için alanda yapılan seminerlerin de çoğaldığını görüyoruz. Bunca gelişmeye rağmen insanların rehabilitasyon merkezlerine bakış açısını değiştirmek konusunda ciddi sıkıntılarımız var. Hali hazırda ülkemizde faaliyet gösteren 2 binin üzerinde kurum var. Geçmişte bazı kurumların ya da insanların yaptıkları hatalar tüm alana mal ediliyor. Herkes bir kefeye konup yargısız infaza kurban veriliyor. Tabii bu durumda zarar gören yine çocuklarımız oluyor. Ayrıca STK’lar açısından bakarsak hala istediğimiz düzeye erişebilmiş değiliz. İnsanlar STK’lara katılmaya çekiniyorlar. Katılım çok minimum düzeyde. Alanda birkaç insan ya da STK mücadele ediyor. Genel anlamda bakıldığında özel eğitim ve ya özel gereksinimli bireyler tüm toplumu ilgilendiriyor. Beraber yaşadığımız coğrafyada görmezden gelinecek bir konu değil. Ses ne kadar gür çıkarsa, birliktelik ne kadar kuvvetli olursa, ne kadar farklı fikir ve bakış açısı işin içine girerse, toplum ve kurumlar ne kadar koordineli hareket ederse çözüm o kadar kolay, gelecek o kadar umut vaadedecektir. Susarak veyahut görmezden gelerek bu sorumluluktan kurtulmuş olunmuyor. İnsanlar taşın altına elini koymaktansa gözlerini ya da kulaklarını kapatmayı tercih ediyorlar. Ancak devlet kurumları nezdinde de güzel gelişmeler olmuyor değil. Örneğin son yönetmelikle birlikte hayatımızdan “özürlü” ifadesi çıkarıldı. Bu ifade, ailelerimizi yaralayan bir kelimeydi. Bugün bakıldığında “özel gereksinimli birey” ifadesi daha ön planda. Okullarımızdaki destek eğitim odalarının sayıca artması da, şu an tam olarak işlevlerini maksimum verimle yerine getirmeseler de, çocuklarımız adına güzel bir gelişme. Öğrenmeye açık eğitimci sayımızda artış olması da yüzümüzü güldürüyor. Bu konuda çocuklarımız için bir şeyler yapmak isteyen fakat bilgi ve teknik konusunda eksikliği bulunan birçok kişiden mesajlar alıyoruz ve onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Ayrıca birkaç gün önce Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nca, ailelerimizin ciddi vakit kaybı yaşadığı sağlık raporları hususunda bir yönetmelik çıkarıldı. Umuyoruz ki yönetmelikte belirtildiği gibi ailelerimiz çok kısa sürede sağlık raporu işlemlerini halledebilsinler. Rapor hususundaki kurumlar arasındaki iletişimde üst seviyelere çıkmış olsun.
Son olarak özel gereksinimli çocuğu olan ailelere kolaylıklar sağlanması gerektiğini söylemek istiyorum. Önümüzdeki süreçte bu tarz kolaylıklar sağlayacak işler bekliyoruz. Çünkü ailelerin manevi yükü maddi yüklerinden çok daha fazla.
Değişen denetleme sistemiyle özel eğitim alanı nasıl etkilendi? Bir anne ve bir yönetici olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özel eğitimden fayda gören birey ve ailesi gerçekten çok hassas oluyor. Çok çabuk kırılabiliyoruz. Hepimizde yılların vermiş olduğu bir yıpranmışlık var. Bir sistem, hassas bir bireyi damar taratarak, kameradan giriş çıkışına göre değerlendirmemeli. Devlet teşvik verdiği özel okullarda bunu yapabiliyor mu? Hayır yapmıyor ama rehabilitasyon merkezine giden bir bireye ve aileye bunu yapıyor. Rencide ediyor. Bu alandan faydalanan birçok aile, bu tür kurumlara gelindiğinin bilinmesini istemiyor. Nedeni ise toplumsal bakış açısı. Çünkü toplum olarak farkındalığımız düşük, yargılama ve eleştirme potansiyelimiz yüksek. Ayrıca sistemi, çocuğun geliş ve gidişine odaklarsanız seanslarda ne verildiğinin, bireyin hangi kazanımı elde ettiğinin bir önemi kalmaz. Özel eğitimi kalitesizleştirmiş olursunuz. Biz bunu her fırsatta her platformda dile getirdik. Özel gereksinimli bir bireyin özel eğitime ulaşması bu kadar zorlaştırılmamalı. Ailelerimiz bu kadar yıpratılıp rencide edilmemeli, eğitim bu kadar basitleştirilmemeli Bir anne olarak yıllardır faydalandığım bu sitemde, on küsür yılda seans sayılarımız sadece, ayda 6 seanstan 8 seansa çıkarıldı. Dünya şu an özel eğitimde, yoğun eğitim sistemini desteklerken ve uygularken, bizim enerjimizi bu tür işlere harcamamız cidden düşündürücü. Denetlemek istedikten sonra bence rencide edici olmayan farklı yöntemler bulunabilir. Dünyada bu uygulamanın başka örneği yok. Yönetmelik, alanda bulunan herkesin motivasyonunu olumsuz yönde etkiledi diyebilirim. Yaptığınızın, ne kazandırdığınızın bir önemi yok, öyle görüldüğünü düşünüyorsunuz. Özel eğitim dört duvar bir masa bir sandalyeden ibaret değil ki, özel eğitim demek hayat demek. Bu kadar basite indirgenmemeli…
Bu alanda özel gereksinimli çocuklara daha faydalı hizmet verebilmek için neler önerirsiniz?
Herşey sevmekle başlar. Eğitimin mayası sevgi olmalı. Severek yapılmalı. Gönülden gelmeli. Sevmezseniz içselleştiremezsiniz. İçselleştiremezseniz empati yeteneğiniz olmaz. Ne hissettiklerini, nelere ihtiyaçları olduğunu göremezsiniz. Gelişmeleri takip edip, çağa ayak uyduramazsanız zamanın gerisinde kalırsanız çocuklara ve ailelere fayda sağlayamazsınız. Bu alanda olan, bireyin hayatına dokunan herkes, öncelikle kendini geliştirmelidir. Sistemsel açıdan da denetlemenin rencide edilmeden yapılması gerekmektedir. Milli eğitim bünyesinde bulunan herkes özel eğitim ve özel gereksinimli bireyler konusunda bilinçlendirilmelidir. Yetersiz personel sayısı konusundaki açık giderilmelidir. Hizmetin kalitesi ve içeriğine önem verilmelidir. Ailelerimizde gelecek kaygısı çok yüksek düzeydedir. Bu kaygıları giderecek adımlar atılmalıdır. Mesela bir bireye erken dönemde ne kadar yoğun eğitim verilirse, o bireyi kazanmak o kadar kolay olur. Hayata adapte etmek o denli kolaylaşır. Bir birey hayatta öğrendiklerinin büyük bölümünü 0-6 yaş arasında kazanmaktadır. Bu nedenle kaybedebileceğimiz bir zamanımız yok. Şu an, ailelerimizin en önemli kaygısı; “Benden sonra çocuğuma ne olacak?” sorusudur. Fakat ailelerimizde bu sorunun bir cevabı yok. Ben de dahil, “Ne olacaksa ikimize birden olsun” diyen ailelerimizin sayısı o kadar çok ki… Bu soruyla ya da durumla yaşamak, bu yaşanılanları anlamak bir günde hissedilebilecek bir şey değil. Yönetenlerin, kanun yazanların ve uygulayanların buna cevap oluşturması, ailelerin düşünce yapısını kilitleyen bu kördüğüm düşünceden, zihinlerini azad ettirmeleri gerekmektedir. Özel gereksinimli bir bireyi hayata hazırlarken, dünya ile mücadele ediyorsunuz. Zihin ne kadar rahat olursa, bireye o kadar çok faydanız dokunuyor. Bu da kanunlarla esnetilmeyecek şekilde garanti altına alınmalı. Kanunları, yönetmelikleri çok iyi yazıyoruz, iş uygulamaya gelince o maddeler kişilerin yorumuna açık kalıyor. Hala daha okul bulamayan, bulsa da kabul edilmeyen çocuklarımız mevcut. Orta öğretim kurumlarına gidebilen çocuklarımızın sayısı çok düşükken, yüksek öğretim kurumlarına gidebilen pek yok. Gidenler de mezun olduktan sonra evde oturuyor maalesef. Okula giden, eğitim alan birey sayılarını artırmamız lazım. Bu bireylerin daha fazla hayata karışmasını sağlamalı; üretime, çalışma alanlarına dahil etmeliyiz. Yani toplumsal bakış açımızı değiştirmeliyiz. Özel gereksinimli bireyler sadece yılın bir kaç günü anılmamalı, çünkü bu hayatı yılın 365 günü beraber yaşıyoruz ve paylaşıyoruz. Genel olarak bakıldığında sık kullandığım bir cümleyle özetleyecek olursak; “Özel eğitimde yolun daha başındayız”. Bu alandaki taşların yerine oturması için daha çok çabalamalı, daha çok çalışmalıyız.