Her 4 hastadan 1’inde ancak teşhisten tedaviye geçilebiliyor.
Hastalık başlangıcında hiçbir şikayet olmaması ve ilk belirtiler olabilecek görme alanındaki kayıpların hastanın farkında olamayacağı yavaşlıkta ilerlemesi hastalığın erken tanısında güçlük yaratıyor. Hastalık genellikle bir başka şikayetten ötürü göz muayenesine gelen hastalarda tesadüfen tespit ediliyor. Her dört hastadan sadece birine teşhis konulup tedaviye geçildiğini göz önünde bulundurduğumuzda, hastalığın Türkiye’de farkındalığının arttırılmasının erken tanı için ne derece önemli olduğunu daha iyi anlayabiliriz.
Glokom hastalığı genellikle her yaşta görülen bir hastalık olmakla birlikte ilerleyen yaşlarda daha fazla teşhis ediliyor. Genetik faktörlerin etkili olduğu bilinen bu hastalığa ailede bir bireyin sahip olması durumunda görülme sıklığı diğer aile üyelerinde 3-5 kat artıyor. Diyabet, hipermetrop veya miyop göz bozukluklarında, göze ait nedenler veya başka sebeplerden uzun süreli kortizon tedavisi gören kişilerde glokom görülme riski normalden daha yüksek oluyor. Toplumsal sıklığının %3 olduğu düşünülürse Türkiye’de 2,5 milyona yakın glokom hastası olduğunu tahmin ediyoruz.
Bu hastalığın tek bir nedeni olmamakla birlikte, göz içinde sürekli üretilen ve göze hayatiyet veren sıvısının olması gerektiği şekilde gözü terk edemeyip gözün içinde birikmesiyle göz tansiyonu yükselir. Göz içindeki yüksek basıncın uzun süreli devamı glokomun oluşmasında en önemli risk faktörü olarak kabul edilir. Glokom tedavi edilebilir ve körlüğü önlenebilir bir hastalıktır. Ancak bilinmelidir ki, hastalığının tedavisi, sağlıklı halin geri kazanımından ziyade daha fazla kötüleşme olmasını engellemeye yönelik uygulamalarla olmaktadır. Bu amaçla göz içi sıvı yapımını azaltmak için göz basıncını düşüren yüksek etkili göz damlalarıyla, laser ve ameliyat yöntemleri ile pek çok tedavi seçeneği hastanın glokom şiddetine ve tipine göre planlanmaktadır.