Cuma, Mart 29, 2024
Ana SayfaSAĞLIK DOSYASIObezite“Kanser Hastalığı Neyse Morbid Obez De Odur!”

“Kanser Hastalığı Neyse Morbid Obez De Odur!”

Tarih:

İlginizi Çekebilir

Cumhuriyetimizin 100. Yılı Kutlu Olsun!

Bugün, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılını coşku ve gurur içinde...

Depremzede Çocuklar İçin ‘Aşı’ Uyarısı

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Necmi...

Abdi İbrahim’e 5 Kategoride Ar-Ge ödülü

Türk ilaç sektörünün 21 yıldır kesintisiz lider ismi Abdi...

Pfizer Türkiye’de Atama

Pfizer Türkiye’ye 2008 yılında katılan Elif Çetinkaya, Ticari Beceriler...
- Advertisement -

“Cerrahi uyguladığımız hastalara baktığımız zaman başarı oranları oldukça yüksek. Morbid obez cerrahisinden sonra başarı oranları %95’lerin üzerinde. Diyabet cerrahisi ya da metabolik cerrahi dediğimiz Tip 2 Diyabeti ameliyat etmek için kullandığımız yöntemlerde başarı oranı %65 ile %97 arasında. Bunlar çok ciddi rakamlar ve eğer bir tedavi yönteminde başarı oranınız %50’nin üzerindeyse o tedavi yöntemi çok iyi bir tedavi yöntemidir.”

Son yıllarda obeziteden kurtulmak için sıkça başvurulan bir yöntem, obezite cerrahisi. Bu cerrahi türü hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz?

Obezite cerrahisi, özellikle fazla kilolu olan bireylerin kilo kaybetmesine yardımcı olan cerrahi metotları içerir. Bu cerrahi metotlar genel cerrahinin mide bağırsak sistemini ilgilendiren yöntemlerden oluşuyor.

Aşırı derecede kilosu olanlar ve bu kiloya bağlı olarak sağlık problemi yaşayan bireyler bu cerrahi yöntemlerle sağlıklarına kavuşuyorlar. Hangi hastalara cerrahi müdahalede bulunuyorsunuz?

Her şişman hastayı obez olarak kabul edip ameliyat etmiyoruz. Aşırı şişman dediğimiz morbid obez hastaların ameliyat edilmesini istiyoruz. Kişileri şişman olup olmadığına, obez olup olmadığına göre sınıflandırıyoruz. Bu sınıflandırma yöntemini kullanırken vücut kitle indeksi dediğimiz, kişinin kilosunun boyunun karesine bölünmesiyle ortaya çıkan bir indeksi kullanıyoruz. Vücut kile indeksi 18.5 ve 24.9 arasında olan bireylere biz normal diyoruz. 24.9 ile 29.9 arasında olanlara fazla kilolu, 30 ve üzeri olanlara ise şişman diyoruz. Fakat her obez, ameliyat endikasyonu taşımıyor. Vücut kitle indeksi 40’ın üzerinde olan hastaları biz morbid obezite olarak kabul ediyoruz ve bu hastaların hepsine ameliyat öneriyoruz. Vücut kitle indesi 35 ile 40 arasında olan hastalarında bir kısmına ameliyat öneriyoruz. Örneğin; şeker, hipertansiyon, karaciğer yağlanması, ciddi reflüsü olan hastalara bu ameliyatı öneriyoruz. Onun dışındaki hastalara ameliyat önermiyoruz. Ama obezite cerrahisi ile birlikte metabolik cerrahi dediğimiz yani yandaş hastalıkları(hipertansiyon, diyabet, hiperlipidemi) tedavi eden bir cerrahi yöntemler topluluğu var. Vücut kitle indeksi 30’un üzerinde olup Tip 2 Diyabet veya şeker hastalığı olan ve insülün kullanmasına rağmen şekerleri düzelmeyen hastalara da metabolik cerrahi uyguluyoruz. Obezite cerrahisinin farklı bir versiyonunu bu tip hastalarda uyguluyoruz. Ama onun dışındaki hastaları kesinlikle ameliyat etmiyoruz. Ameliyat edilmesini de önermiyoruz. Yani vücut kitle endeksi 23 olan Tip 2 Diyabet hastasına cerrahi müdahale önermiyoruz.

Ameliyat öncesi ne gibi değerlendirmelerde bulunuyorsunuz?

Hastalara ameliyat kararı verdikten sonra kapsamlı bir değerlendirmeden geçiriyoruz. Özellikle obezite cerrahisi uygulanacak morbid obezler, iyi değerlendirilmesi gereken hastalar. Çünkü normalde ameliyatın zaten bir riski var. Bir de bunlar obez oldukları için ve yandaş hastalıkları olduğu için bu hastaların çok daha iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Biz bu hastalarda ilk önce obezitenin kaynağının altta yatan başka bir hastalığa bağlı olup olmadığını araştırıyoruz. Yani örneğin; bir hipofiz bezi hastalığı, böbrek üstü bezi hastalığı, guatr hastalığı var mı yok mu bunu araştırıyoruz. Eğer kişide bu hastalıklar yoksa obezite bunlara bağlı değilse o zaman hastayı cerrahi hasta olarak kabul ediyoruz. Ameliyat kararı verdikten sonra hastayı ameliyat öncesi göğüs hastalıkları doktoru, kardiyoloji doktoru, anestezi doktoru endokrinoloji doktoru, gastroentoloji, radyoloji doktoru değerlendiriyor. Bu uzmanların hepsi ameliyata onay verdikten sonra ameliyat etmeye karar veriyoruz. Çünkü eğer bu tür hastaları bütün branşların içinde olduğu bir grup tarafından değerlendirmezseniz bu hastalarda komplikasyon ve ölüm oranı artıyor. O yüzden multidisiplinel yaklaşmak gerekiyor. Hangi hastanın ameliyat edileceği hangi hastanın ameliyat edilmeyeceğini iyi ayırt etmek gerekiyor. Bir de hangi hastaların ameliyatla fayda görüp görmeyeceğini bu tür toplantılarda kararlaştırmak gerekiyor.

Medyada yer aldığı şekliyle ve toplum nezdinde obezite cerrahisi sonrası ölüm oranlarının yüksek olduğu düşünülüyor. Bu cerrahi işlemin bahsedildiği gibi riskleri var mı?

Obezite cerrahisinin Bypass, kalça protezi, kanser ameliyatından ölüm riski daha düşük. Her ameliyatın riski var. Ama apandis ameliyatının da safra kesesi, fıtık ameliyatının da riski var. Hatta tırnak çekerken bile bir riskle karşı karşıyasınız. Ama obezite cerrahisi medyada büyütüldüğü gibi çok büyük ölüm riski olan, çok ciddi komplikasyon riski olan bir cerrahi değil. Birçok cerrahi yöntemden daha az ölüm riskine ve daha az komplikasyon riskine sahip. Ama her ameliyatta olduğu gibi obezite cerrahisinin de bir takım riskleri var. Obezite cerrahisinde en önemli komplikasyonlar; kaçak ve kanama. Bu tür komplikasyonları görülme olasılığı düşük. Binde 17’lerde yani bin hastanın 17’sinde böyle komplikasyonlar görülebilir. Sonuç olarak obezite cerrahisi, korkulacak bir cerrahi yöntem değildir. İyi merkezlerde, eğitimli ve deneyimli hekimler tarafından özellikle laparoskopik yöntemle yapıldığı takdirde obezite cerrahisi riski çok düşük bir ameliyat yöntemidir.

Obezite cerrahisinde kullandığınız yöntemler nelerdir?

Mide hacmini kısıtlayan ameliyatlar ve yenilen yemeğin emilimini azaltan ameliyatlar var. Bir de bunların birlikte uygulandığı ameliyatlar var. Biz bu ameliyatları restriktif (kısıtlayıcı), malabsorbtif (emilimi engelleyici) ve kombine ameliyatlar olarak kabaca sınıflandırıyoruz. Totale baktığınız zaman 10’a yakın ameliyat yöntemi var. Ama en sık kullanılanlar, mide küçültme ameliyatları dediğimiz halk arasında popüler olan tüp mide ameliyatları veya diyabet cerrahisi, metabolik cerrahi olarak değerlendirdiğimiz Bypass ameliyatları. Bu Bypass ameliyatları da kendi içinde sınıflandırılabiliyor. Bu ameliyat yöntemlerini, mideyi küçültücü ameliyatlar, tüp mide ameliyatları ve bypass ameliyatları şeklinde sınıflayabiliriz.

Ameliyat öncesi ve sonrasındaki süreçlerden biraz bahseder misiniz?

Ameliyata karar verildikten sonra 1 haftalık süre içinde hastayı ameliyata hazırlıyoruz. Hazırlık sürecinden sonra hastaya solunum egzersizleri veriyoruz. Akciğerler çok önemli ve ameliyat sonrası hasta akciğer problemleri yaşamasın istiyoruz. Eğer hasta çok kilolu ise yani vücut kitle endesi 50 ve üzeri olan süper morbid obez dediğimiz, ameliyat sırasında anestezi sonrasında akciğer problemleri ve komplikasyonları yaşayacak bir hasta grubu ise biz bu hastaları ameliyat etmeden önce bunlara iki haftalık bir diyet veriyoruz. Hastaların 5 ile 10 kilo arası kilo kaybetmesini istiyoruz. Bu süreçleri tamamladıktan sonra ameliyat sürecine geliyor. Ameliyat sonrasında 2. Gün hastanın kaçak kanama testlerini yapıyoruz. Eğer bir sorun yoksa hastayı taburcu ediyoruz. Ameliyatlarımızı kapalı yöntemle yapıyoruz. Yani laparoskobik cerrahi veya robotik cerrahi dediğimiz yöntemleri kullanıyoruz. Laparoskobik ve robotik cerrahide karnı açmadan dışarıdan 5 ve 10 mm’lik deliklerden soktuğumuz aletlerle bu ameliyatları yapıyoruz. Laparoskobik ve robotik cerrahi dediğimiz kapalı yöntemlerin avantajları çok fazla. Hasta ameliyattan 5 saat sonra ayağa kalkabiliyor. Ayağa kalkıp gezdiği zaman, erken mobilize olduğu zaman da komplikasyon riski azalıyor. Hastanın yara ya da enfeksiyonu, fıtığı olmuyor. Hastanın çok fazla ağrısı olmuyor ve kendini daha rahat hissedip, daha rahat nefes alıp verebiliyor. Ameliyat sonrasında 1. hafta ve 1. ayda hastayı kontrol ediyoruz. Sonrasında hastayı aylık takip sürecine alıyoruz. Hastalar 3. gün taburcu olduktan sonra rahatlıkla normal hayatlarına dönebiliyorlar. Çok ağır kaldırmadığı sürece iş hayatına başlayabiliyor. Hatta yurtdışından gelen hastalarımız ameliyat sonrasında uçakla kendi ülkelerine dönebiliyorlar. Hastalar, hayata adapte olması noktasında herhangi bir sıkıntı yaşamıyor. Çünkü ameliyatları kapalı yöntemle yapılıyor. Kapalı yöntemle yapılan ameliyatlarla hastalar 2-3 gün içerisinde normal hayatlarına dönebiliyorlar.

Obezite cerrahisi uygulanan hastalar ameliyat sonrası hangi ilaçları kullanıyor? Yaptığımız ameliyatın çeşidine göre kullandığımız ilaçların içeriği değişebiliyor. Genelde mide küçültme ameliyatı dediğimiz tüp mide ameliyatlarından sonra hastalarda vitamin veya mineral eksikliği görülme olasılığı %1 ile %7 arasında, kalan hastalarda ise ciddi bir yetersizlik görülmüyor. Ama biz yine de hastaları ilk 6 ay boyunca herhangi bir vitamin veya mineral eksikliği olmasın diye yakın takip edip, ilaçlarla destekliyoruz. Bu tip ameliyatlardan sonra dikkatli olmak gerekir. Vitamin ve mineral eksikliği olabileceği düşünülerek hastaları 3 ayda 1 kontrole çağırarak değerlendirmek gerekiyor. Bu tür ameliyatlardan sonra hastaların yaşam kalitesi artar ve kendi bedeniyle barışmaya başlar. Fakat en büyük handikap hastaların ameliyat sonrası obeziteden kurtulduğunu düşünüp, kontrollere gelmemeleri ve bir problem olduğunda hekimlerine başvurmaları. SHastaların sorun çıkmadan önce kontrollerini olmaları gerekiyor. Bypass ameliyatlarından sonra vitamin ve mineral eksikliği görülme olasılığı biraz daha yüksek. Fakat hastayı insülüne bağımlı mı veya vitamine mi bağımlı yapmak daha iyi derseniz vitamine bağımlı yapmak daha iyidir. Çünkü hastayı birçok problemden kurtarıyorsunuz ve hastanın ömrünü uzatıyorsunuz.

Obezite cerrahisi ve metabolik cerrahinin hastaların yaşam süresini uzattığı net olarak kanıtlanmıştır. Aynı zamanda yaşam kalitesini arttırıyor ve hastalarda oluşabilecek ikincil hastalıkların oluşumunu engelliyor, var olanları da çözüyor ve iyileştiriyor. Kanser gibi hastalıkların oluşumunu engelliyor. O nedenle obezite tedavisi çok önemlidir. Obez bireyler, morbid obez olan hastalar en az kanser hastaları kadar sıkıntılı bir hastalık grubudur. Kanser hastalığı ve kanser cerrahisini önemli sayıp obezite hastalığını normal kabul etmek çok ciddi bir handikaptır ve ciddi bir patolojik problemdir. Maalesef hekim arkadaşlarımızda bile morbid obeziteyi hastalık olarak görmeyenler var. Ama şu çok net; kanser hastalığı neyse morbid obez de odur. Morbid obez hastalar, normal kiloda olan kişilere göre 10 yıl daha az yaşamaktadır.

Obezite cerrahisinde başarı oranları nedir?

Cerrahi uyguladığımız hastalara baktığımız zaman başarı oranları oldukça yüksek. Morbid obez cerrahisinden sonra başarı oranları %95’lerin üzerinde. Diyabet cerrahisi ya da metabolik cerrahi dediğimiz Tip 2 Diyabeti ameliyat etmek için kullandığımız yöntemlerde de şeker hastalığı ameliyatlarında da başarı oranı şeker hastalığının süresine göre değişiyor. Ancak hastalarda başarı oranı %65 ile %97 arasında yani 100 hastadan 65 ile 97’si bu tür tedavilere ciddi cevap verebiliyor. Bunlar çok ciddi rakamlar ve eğer bir tedavi yönteminde başarı oranınız eğer %50’nin üzerindeyse o tedavi yöntemi çok iyi bir tedavi yöntemidir.

Son olarak neler eklemek istersiniz?

Obezite cerrahisi sadece sağlık için yapılmalı. Estetik kaygısıyla obezite cerrahisine başvurulmamalı. “Estetik İçin Değil Sağlık İçin Obezite Cerrahisi” bizim sloganımızdır. 10-15 kilo fazlası olan genç bayanlar ameliyat olmak için cerrahların kapısını çalmamalı ve cerrah meslektaşlarımızda sırf ekonomik o kişileri ameliyat etmemeli. Çünkü gerçek endikasyonda, gerçek kriterlerde doğru hastaya doğru yöntemle ameliyat yaparsanız, hasta için bu ameliyat bir mucize ama yapmazsanız çok ciddi bir kadastrof hastanın hayatını bile karartabilirsiniz.

Prof. Dr. Aziz Sümer Hakkında;

Prof. Dr. Aziz Sümer 1973 yılında doğdu. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1997 yılında mezun oldu. 2005 yılında İstanbul Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Genel Cerrahi Kliniğinde ihtisasını tamamladı. 2005 yılında Avusturya Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrin Cerrahi Kliniği AKH Hastanesinde Prof. Dr. Bruno Niederle ile çalışarak Endokrin ve Laparoskopik Cerrahi Eğitimi aldı. 2009 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı, Endokrin Cerrahi Kliniği, E Servisinde Endokrin ve İleri Laparoskopik Cerrahi Eğitimi aldı. 2010 yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalında Yrd. Doç. olarak göreve başladı. 2010 yılında Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Genel Cerrahi Kliniğinde İleri Laparoskopik Cerrahi ve Morbid Obezite Cerrahisi (Bariatrik Cerrahi) Eğitimi aldı. 2011 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı, E Servisinde İleri Laparoskopik Cerrahi, Tek Kesiden Laparoskopik ve Bariatrik Cerrahi Eğitimlerini tamamladı. 2011 yılında İspanya’da Virgen del Rocío Üniversitesinde İleri Laparoskopik Cerrahi, Laparoskopik Kasık Fıtığı ve Kesi Fıtığı Tamirleri ve Morbid Obezite Cerrahisi konularında Prof. Dr. Salvador Morales Conde ile birlikte çalıştı. 2011 yılında Fransa’da Da Vinci robotik sistem kullanım sertifikası aldı. 2011 yılında İtalya Roma’da Laparoskopik Morbid Obezite Cerrahisi konusunda Prof. Dr. Roberto Tacchino ile birlikte çalıştı. 2012 yılında Macaristan’da Semmelweis Üniversitesi 2.Cerrahi Kliniğinde Laparoskopik kolorektal Cerrahi ve Laparoskopik kasık fıtığı tamiri (TEPP) uygulamaları konularında Prof.Dr.Pál Ondrejka ve İstwan Gabor ile birlikte çalıştı. Doç. Dr. Aziz Sümer 29 Haziran 2012 tarihinde girdiği Doçentlik sınavında başarılı olarak Genel Cerrahi Doçenti unvanını aldı. 2012-2013 Yılları arasında Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Organ Nakli Merkezinde Prof. Dr .Alihan Gürkan, Doç. Dr. İbrahim Berber ve Doç. Dr. Ülkem Çakır ile birlikte çalışarak Organ Nakli (Böbrek Nakli) Eğitimini tamamladı. 2013 Yılında Bezmialem Üniversitesi Tıp Fakültesinde Obezite Cerrahisi Kliniğinde Doç. Dr. Halil Çoşkun ile birlikte ameliyathane çalışmalarına katıldı. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalındaki eğitimi sırasında dünyada ilk kez tek kesiden laparoskopik pankreas ameliyatı ve tek kesiden laparoskopik karaciğer rezeksiyonu ameliyatlarına katıldı. 2010 yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesinde ilk kez Tek Kesiden Laparoskopik Cerrahi uygulamalarını başlattı. Aynı zamanda ileri laparoskopik cerrahi uygulamaları olan laparoskopik subtotal pankreatektomi (pankreas),laparoskopik splenektomi (dalak), laparoskopik adrenalektomi(böbrek üstü bezi), laparoskopik karaciğer kist hidatik (köpek kisti) ameliyatları, laparoskopik ventral herni (kesi fıtıklarının kapalı yöntemle tamiri) ameliyatları ile laparoskopik transabdominal pre-peritoneal kasık fıtığı tamiri(TAPP) ameliyatlarını üniversitede ilk olarak uyguladı. 2014 yılında Yüzüncü Yıl Üniversitede Organ Nakli Merkezini kurarak ilk başarılı böbrek nakillerini uyguladı. Canlı vericili böbrek nakillerinde üniversitede ilk olarak Laparoskopik Dönor nefrektomi ameliyatlarını gerçekleştirdi. Fransa Strasbourg’da IRCAD-EITS merkezinde Minimally Invasive Bariatric and Metabolic Surgery-Endoluminal & Laparoscopic Procedures Advanced Course eğitim programını tamamladı ve eğitim sertifikası aldı. ( 2014 ) Fransa Strasbourg’da IRCAD-EITS merkezinde Minimally Invasive Bariatric and Metabolic SurgeryEndoluminal & Laparoscopic Procedures Advanced Course eğitim programını tamamladı ve eğitim sertifikası aldı. ( 2015 ) Kasım 2017 yılında Profesör ünvanı aldı. Prof. Dr. Aziz Sümer’in ulusal ve uluslar arası dergilerde yaklaşık 100 atıf alan 45 uluslararası olmak üzere 85 in üzerinde makalesi ve 5 kitap bölümü yazarlığı ve çevirisi bulunmaktadır. İngilizce bilmektedir.

- Advertisement -

En Son İçerikler