Diyabet iyi izlenmedikçe organ hasarları, komplikasyonlarla beraber giden bir hastalık. Diyabet kroner kalp hastalıkları, hipertansiyon ve felçlerin başlıca sebebi. Diyabet iyi tedavi edilmediği zaman, dünyadaki kronik hastalıkların içinde ilk altı ölüm nedeninin bir numaralı sebebi. Onun için diyabetteki esas harcamalar hastalığın kendisinden çok komplikasyonlarında oluyor. Komplikasyon başladığı zaman diyabet harcamaları 3 kat artıyor.”
Türkiye’de ve dünyada diyabet hastalığının görülme sıklığı nedir?Diğer ülkelerle birlikte değerlendirdiğimizde Türkiye’nin diyabet prevalans ortalaması ne durumda?
Hem Türkiye’de hem de dünyada diyabetin artış hızı nüfus ortalamasının artış hızından çok daha fazla. Diyabetle ilişkili olarak Dünya Sağlık Örgütü’nün bu güne kadar yapmış olduğu istatistiklerin hemen hiçbiri doğru olmadı.
1995 yılında Dünya Sağlık Örgütü bir araştırma yayınladı. Türkiye’de diyabet prevalans ortalamasını %5.6 olarak açıkladı. Yapılan hesaplara göre 2025 yılında bu oranın %7.6 olacağını bildirdi. 5 yıl sonra, 2000 yılında biz yine Dünya Sağlık Örgütü’nde bu yazıyı kaleme alan hoca ile beraber TURDEP-I çalışmasını yaptık. Benim koordinatörü olduğum bir çalışmaydı. Biz hemen 5 yıl sonra Dünya Sağlık Örgütü’nün 2025 yılı için öngördüğü değere ulaştık. 2000 yılında Türkiye’de diyabet prevalans ortalaması %7.6 olarak bulundu. Bundan 10 yıl sonra TURDEP-II çalışmasında bu değer %13.6 oranında arttı. Yani 10 yılda diyabetin prevalans artış hızı bu ülkede %100 oldu. Türkiye’de diyabet artış hızı dünya ortalamasının 2 katı, Avrupa ortalamasının 3 katı kadar fazla. Sonuç olarak diyabet tüm dünyada artıyor ama Türkiye’deki artış hızı bu değerlerin çok üzerinde.
Söylediğiniz gibi diyabet günden güne artıyor ve toplumları tehdit eden bir hal alıyor. Peki bu artışın sebebi nedir?
Bu konuyu iki açıdan ele almak gerekiyor. Birincisi “Dünyada diyabet niye bu kadar hızlı artıyor?” İkincisi “Neden diyabet Türkiye’de dünya ortalamasından daha fazla artıyor?”
Birleşmiş Milletler kendi tarihinde dördüncü kez toplanıp bir hastalıkla ilişkili olarak dünyadaki bütün sağlık otoritelerini alarm durumuna geçirdi. Birleşmiş Milletler, ilk olarak tüberküloz salgını, sonrasında sıtma salgını, üçüncü olarak ise AİDS salgını için toplanmıştı. Dördüncü olarak ise diyabet salgını için toplanmış oldu. İlk üç toplanmaya sebep olan hastalıklar bulaşıcı olan hastalıklar. Fakat diyabet için böyle bir durum söz konusu değil.
Diyabet, 21. yy’in gündemimize getirdiği yeni hayat modeli yüzünden ivme kazanıyor. Bu yeni hayat modeli ile birlikte teknoloji gelişti ve hareket azaldı. Yaşantımıza televizyon, bilgisayar, akıllı telefon girdi ve insanlar bütün işlerini oturarak çözümlemeye başladı. Bu durum bir süre sonra 21. yy yaşam modeli olarak insan hayatlarını değiştirdi. Yeni düzende dinlenmeye ve yemek yemeye daha az zaman kaldı. Bir süre sonra 8 saatlik çalışma kavramı ortadan kalktı. Çalışma bütün güne hatta bütün geceye yayıldı.
Diğer taraftan beslenme modeli de değişti. Fast food, günümüzün bir gerçeği haline geldi. Fast food’u iki grupta incelersek; birinci grup, her ülkede olduğu gibi Amerikan tipi fast food. ikinci grup ise o ülkenin milli fast food’u. Milli fast food’u yağlı, unlu, karbonhidrat bakımından zengin yiyeceklerden oluşan uluslar daha hızlı şişmanlıyor ve diyabet daha hızlı yayılıyor. Bizim milli fast food’umuz Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nin yemeklerinin fast food haline gelmiş şekli. Yağlı ve karbonhidrat oranı yüksek olan yiyecekler. Aynı şekilde Meksika’da da durum böyle. Ama Japonya’ya baktığımız zaman onların milli fast food’u kilo almaya zemin hazırlamıyor.
Sonuçta fast food tipi beslenme, hareketsiz yaşam ve düşük yoğunluklu stres obeziteyi, insülin direncini ve diyabeti arttırdı. İki önemli nokta var. Diyabet prevalansı, dünyada çok gelişmiş ülkelerde az gelişmiş ülkelere göre daha fazla. Teknoloji bir ülkeye ne kadar yerleşirse diyabet de o hızla artıyor.
Türkiye’de diyabet artış hızının dünya ortalamasının 2 katı, Avrupa ortalamasının 3 katı kadar fazla olduğunu belirttiniz. Bunlar ciddi rakamlar. Türkiye’de diyabetin diğer ülkelere göre çok daha hızlı artmasını neye bağlıyorsunuz?
Çünkü bizim üç tane özelliğimiz var. Biz ulus olarak hareketi sevmiyoruz. Ülkemizde insanlar spordan çok fazla hoşlanmıyor. İkincisi, hareket etmeyi sevmiyoruz ve bununla beraber diğer uluslara göre teknolojiye çok daha fazla meraklıyız. Türkiye’deki teknoloji merakı dünyanın hiçbir ülkesinde yok. Üçüncüsü biz yemek yemeyi çok seviyoruz. Bütün bunlar olunca diyabet çok hızlı bir şekilde artıyor. Bu nedenlerden dolayı diyabet ülkemizde dünya ortalamasının 2 katı, Avrupa ortalamasının 3 katı oranında artıyor. Şu anda prevalansı en hızlı şekilde artan ülkeyiz.
Diyabet tedavisinin maliyetinin ekonomimizdeki yeri nedir?
Bu konuda bir resmi rakamlar bir de bilinmeyen rakamlar var. Türkiye’de son 10 yılda hasta kayıt sistemlerinde çok önemli ilerlemeler oldu. Ama buna rağmen doğusuyla batısıyla halen diyabet kayıtlarında olaya çok hakim değiliz. Ama bildiğimiz kadarıyla olayın boyutu çok büyük. Yani SGK’nın kayıtlarına göre Türkiye’de 7.8 milyon ilaç kullanan insan var. Diyabet ve diyabete bağlı organ hasarları Türkiye’nin sağlık bütçesinin %25’ini oluşturuyor.
Diyabet iyi izlenmedikçe organ hasarları, komplikasyonlarla beraber giden bir hastalık. Diyabet kroner kalp hastalıkları, hipertansiyon ve felçlerin başlıca sebebi. Diyabet iyi tedavi edilmediği zaman, dünyadaki kronik hastalıkların içinde ilk altı ölüm nedeninin bir numaralı sebebi. Onun için diyabetteki esas harcamalar hastalığın kendisinden çok komplikasyonlarında oluyor. Komplikasyon başladığı zaman diyabet harcamaları 3 kat artıyor.
Ülkemizde ve dünyada diyabetle mücadelede kapsamında nasıl politikalar izleniyor?
Sağlık Bakanlığı’nın bu konuyla ilgili olarak yaptığı Diyabet Önleme Çalışması var. Bir de meslek örgütlerinin bu konuya yönelik yaptığı çalışmalar var. Meslek örgütleri içerisinde yapılan en önemli çalışma Diyabet 2020 Vizyon ve Hedefler. Meslek örgütlerinin yaptığı çalışmalar, Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı çalışmalara veri sağlayıcı, aynı zamanda bu çalışmaların alt yapısını oluşturuyor.
Buradaki en kritik nokta, önleyici çalışmalar. Diyabet klinik olarak ortaya çıktıktan sonra, diyabeti kontrol altına almak mümkün değil. Diyabet hayat boyu süren bir hastalık. Asıl önemli olan nokta, diyabet ortaya çıkmadan kontrolünün sağlanması.
Diyabet önlenebilir bir hastalık. Dünyada da diyabetin önlenebilmesi için birçok çalışma yapılıyor. Bu çalışmalar içinde en önemlisi Finlandiya çalışması. Finlandiya çalışmasına göre; kilonun %5 oranında düşürülmesi ve günde 30 dakikalık yürüyüşle diyabetin ortaya çıkma olasılığı %56 oranında azaltıyor. Bizde Türkiye Diyabet Vakfı olarak “Diyabeti Durduralım” diye bir proje yaptık. Amerika ve İtalya’da böyle bir çalışma var. Sonuçta bu çalışmaların yaptığı başarı hiçbir zaman istenen noktada olmadı.
Diyabetin durdurulması için 21. yy’in yeni hayat modelinin kökten değişmesi lazım. Bilgisayarlar 8’de açılıp 12’de kapanacak. 12’den 14’e kadar yemek ve yürüyüş. Yenen yemek kesinlikle fast food olmayacak. Saat 14’te açılacak bilgisayar saat 18’de kapatatılacak. Gece bilgisayar, akıllı telefon, sosyal medya kullanmak yasak olacak. Çünkü bunları yapabilirsek diyabetin prevalansının yayılmasını önleyebiliriz. Yoksa bu konuyla ilişkili olarak çözüm bulabilmek çok zor. Dünya nasıl sigarada bir yere geldi. Sigara çıktığı zaman bir doktor çıktı ve sigaranın ne kadar yararlı bir şey olduğunu anlattı. Aradan 30-40 sene geçtikten sonra görüldü ki sigara birçok hastalığa neden oluyor.
Teknolojiye karşı devletler önlem almalı. Günün birinde bu önlemler alınmaya başlayacak, insanlar uyarılacak. Gerçekten benim anlattığım gibi uygulamalara hayata geçirilecek. En azından şöyle bir kanun çıkacak. Çalışma saati bitiminden sonra gelen maillere hiç kimse cevap vermek zorunda değil. Akşam 18 ve sabah 6 arasında hiçbir mesuliyet olmayacak.
İkincisi, bir kanun çıkarılmalı ve beyaz ekmek tamamen yasaklanmalı. Ekmeğin içindeki çavdar oranı %70’in altına inmemeli. Okul kantinleri kaldırılmalı ve çocuklar okulda sulu yemekler yemeliler. Herkesi spor yapıp yapmadığı kontrol edilmeli. Kişi ideal kilosunun üstüne geçince alarm verilmeli. Günün birinde böyle önlemler alınacağına gerçekten inanıyorum.
Aslında olay şu, burada iki faktör var. Bir tanesi, teknoloji o kadar hızlı ilerledi ki sağlıkla ilgili karar vericiler ve koruyucular yani bakanlıklar, teknolojinin insan hayatına neler getireceğini kestiremedi. Aslında bu teknolojiyi üreten firmalar bunu biliyordu, bunun hesabını yapmıştı. Ama onlar para ve zaman kazanmak için toplumu bununla ilgili olarak uyarmadılar. Halen milyonlarca insan cep telefonu kullanır ama cep telefonundaki SAR değeri nedir kimse bilmez. Ama cep telefonu üreten firmalar, millet farkına varmadan SAR değerini düşürmek için milyonlarca dolar harcarlar. Bir başka önemli nokta da dünyada ulus devlet kavramı giderek zayıflamaya başladı. Büyük teknoloji, gıda firmalarının müthiş ağırlığı oldu. Bunlar artık birçok ülkede örgütlendi. Bunlar ulus devletten daha güçlü oldular. Google, Facebook, Elon Musk gibi insanlar dünyanın her ülkesinde istediği devlet başkanı ile istediği zaman görüşebiliyor. Dünyada hiçbir medya bu insanların aleyhinde yazı yazamıyor ve inanılmaz bir şekilde yaptırım güçleri var. Bu teknoloji firmaları bu kadar büyüyünce bunları karşısına alacak siyasi otoriteler de kalmadı. İşin çığırından çıkmasının önemli nedenlerinden biri bu.
Sonuçta; diyabet çağımızın hastalığı ve giderek yayılacak. Diyabetin artmasıyla birlikte kalp krizleri, felçler, ölümler artacak. Bundan öte ne olur, nasıl olur? O konuyu bilmiyorum.
Türkiye Diyabet Vakfı olarak diyabet hastaları, hekimler ve toplum için ne gibi faaliyetlerde bulunuyorsunuz?
Türkiye Diyabet Vakfı, çalışmalarını 3 alanda yoğunlaştırıyor. Birincisi, diyabet olmuş hastaları eğitmek. Eğitimle ilgili yapılan çalışmalar şunu gösteriyor; diyabetli bir hastayı bir sağlık personeli gibi eğittiğiniz zaman komplikasyonları inanılmaz bir şekilde azaltabiliyorsunuz hatta ortadan kaldırabiliyorsunuz. İlaç kullanımı %50 oranında düşüyor. Aynı şekilde organ hasarları da düşüyor. Fakat diyabet eğitim programlarının önündeki güçlük şu; 8 milyon kadar hasta varken 600 tane endogrolog ve 600 tane diyabet hemşiresi var. Biz bu konuyla ilgili “Akran Eğitimi” diye bir çalışma yaptık. Akran eğitimi, diyabetlinin diyabetliyi eğitmesi. Öğretme yeteneği olan emekli öğretmen, hemşire gibi insanları bir diyabet eğitiminden geçiriyoruz. Eğitim sonrasında bu kişiler de etraflarındaki diyabetlileri eğitiyor. Böyle bir proje yaptık ve 30 bin kişiyi eğittik.
İkincisi, diyabet tedavisinde görev alan sağlık ekibinin bilgilerini güncellemekle ilgileniyoruz. Yaklaşık 20 yıldan beri ulusal kongreler düzenliyoruz. Üç ayağı olan kongrelere binlerce hekim, hemşire ve diyetisyen katılıyor. Üçüncü olarak da Non-Diyabetik, diyabet olmamış popülasyonu diyabetten korumak. Bunun için uyarıcı çalışmalar yapıyoruz. Her yıl 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde çok ciddi farkındalık çalışmaları yapıyoruz. Cumhurbaşkanlığı’nın himayesinde uzun bir süre “Diyabeti Durduralım” projesi yaptık. Bizim bütün çalışmalarımız diyabet olmamış, diyabet olmaya aday kişileri eğitmek